Keloğlan ve Padişah Masalı

Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, kuşlar tellal iken, kediler berber iken, uzak diyarlarda Keloğlan adında zeki bir çocuk annesiyle beraber mutlu mesut yaşarmış. Keloğlan ve annesinin yaşadığı ev çok eski ve harap durumdaymış. Günlerden bir gün, Keloğlan’ın annesi Keloğlan’a şöyle demiş;

-Kel oğlum keleş oğlum, sevmesi beleş oğlum. Al şu altınları götür pazarda sat, evimiz başımıza yıkılmadan onaralım.” demiş..

Keloğlan annesinden babadan kalan altınlarını almış, yola koyulmuş. Az gitmiş, uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş. Yolda bir kalabalığa rastlamış. Kalabalığın içine girince köylülerin bir kediyi dövdüğünü görmüş. Hemen durumda müdahale ederek;

-“Ağalar, beyler ne istiyorsunuz bu kediden? Alın size biraz altın şu zavallı kediyi bırakın.” demiş.

Keloğlan birkaç altın vererek kediyi kurtarmış ve yoluna devam etmiş. Az gitmiş, uz gitmiş dere tepe düz gitmiş. Yine bir kalabalık toplanıp bir köpeği sopayla dövüyorlarmış. Keloğlan, birkaç altın onlara vererek köpeği de onların elinden kurtararak, kedi, köpek ve Keloğlan birlikte yol almaya devam etmişler.

Keloğlan, kente yaklaştığı esnada başka bir toplulukla karşılaşır, orman bekçileri bir yılanı sopayla dövüyorlarmış. Keloğlan, yılanın durumuna da acıyarak birkaç altın verip, yılanı da kurtarır.

Yılan, Keloğlan’a karşı minnettarlığını belirtmek için;

– “Keloğlan, ben yılanlar padişahının çocuğuyum, Babam ile küstük, ben saraydan ayrıldım. Gece bir ağacın kavuğunda uyurken bekçiler beni yakaladı, sen olmasaydın az kalsın beni öldüreceklerdi. Beni babamın sarayına götürürsen çok mutlu olurum.” demiş. B

Keloğlan, kedi, köpek ve yılan birlikte yılanlar padişahının sarayına gitmişler. Şehzade yılan, olan biteni yılanlar padişahına anlatmış. Yılanlar Padişahı, Keloğlan’ın bu iyiliği için ona teşekkür edip, mükafatlandırmak istemiş.

Yılanlar Padişahı Keloğlan’a dönerek;

-“İyi kalpli Keloğlan, dile benden ne dilersen.” demiş. O esnada Şehzade yılan, Keloğlan`ın kulağına fısıldayarak, babasının dilinin altındaki mührü istemesini söylemiş.

Keloğlan:

-“Sizden sihirli mührünüzü istiyorum.” demiş.

Yılanlar Padişahı:

-“Mühür benim en kıymetli varlığımdır. Ama ondan daha kıymetli olan biricik oğlumun hayatını kurtardığın için sana o mührü vereceğim der ve mührü Keloğlan’a takdim eder. Sihirli mühre sahip çıkmasını ve dilediği her şeyi mühre söyleyerek sahip olabileceğini söyler.

Keloğlan, kedi ve köpeğini yanına alıp, mührü de cebine koyar evine döner.

Keloğlan’ın annesi, yanına bir kedi ve köpek alıp dönen oğluna kızarak, Keloğlan o altınları ben sana kedi ve köpek al diye mi verdim? Evimiz başımıza yıkılacak, senin yaptığın olacak iş mi? demiş.

Keloğlan;

– “Anam anam canım anam, sen canını hiçbir şeye sıkma, git bana padişahın kızını iste.” demiş.

Keloğlan’ın annesi;
-” Kel oğlum, keleş oğlum, sevmesi beleş oğlum. Biz kim, padişahın kızını almak kim? Hiç padişah kızını bizim gibi fakir birine verir mi?” demiş. Annesi ne demişse de Keloğlan bu hiç dinler mi? Zavallı annesi biricik oğlunun gönlünü kırmamak için gitmiş padişahın kızını istemiş.

Padişah:

-” Benim kızım saraylarda yaşamaya alışmış, bizim sarayın aynısından bir tane yaptırabilirseniz size kızımı veririm.” demiş. Annesi gelip padişahın şartlarını oğluna anlatmış.

Keloğlan;

-“Alt tarafı bir saray mı? demiş. Hemencecik kuruveririm sarayı, alırım padişahın kızını demiş. Cebinden mührü çıkarıp hemen bir saray yapmasını emretmiş. O gece bütün yılanlar toplanmış, kocaman bir saray inşa etmişler. Padişah, sarayı görünce çok şaşırmış, söz ağızdan bir defa çıkar demiş ve kızını Keloğlan’a vermiş.

Keloğlan, padişahın kızıyla kırk gün kırk gece süren bir düğünle evlenmiş. Mührü de bir vazonun içine saklamış. Günlerden bir gün, Keloğlan çarşıya gitmiş, o sırada sihirli mührün Keloğlan’ın evinde olduğunu bilen birisi, kumaş satıcısı kılığında evine gelmiş, kapıyı çalmış. Keloğlan’ın karısı, hiç parası olmadığını söyleyerek bir şey alamayacağını söylemiş. Satıcı, para istemem, sen kumaşı beğen evdeki eski eşyalardan birkaç parça versen kabulüm demiş. Keloğlan’ın karısı seçtiği elbiselere karşılık evde bulunan birkaç parça eşyayı ve içinde mühür saklı olan vazoyu da getirip satıcıya verir. Satıcı mührü aldığı gibi hemen oradan uzaklaşır, nehrin öbür tarafına geçer. Satıcı, mühre emreder ve Keloğlan’ın sarayını nehrin öbür tarafına taşır. Padişah, Keloğlan’ın sarayının kaybolduğunu öğrenince kızını da Keloğlan’dan alır. Keloğlan yine o eski fakir yaşantısına döner.

Keloğlan, kedi ve köpek yalnız kalırlar, bu sırada Keloğlan kara kara düşünüyormuş.

Kedi;

-“Bir şeyler yapmalıyız, nehri yüzerek geçebilseydik ben mührü kurtarabilirim.” demiş.

Köpek:

-“Ben yüzmeyi biliyorum, seni sırtıma alıp beraber nehri geçebiliriz.” demiş. Beraber nehri geçerek satıcının evine varmışlar. Adamın penceresinin açık olduğunu gören kedi, hemen ağaca tırmanıvermiş, oradan da adamın odasına girmiş. Sessizce adamın yanına yaklaşıp kuyruğunu satıcının burnuna sürtmüş. Burnu kaşınan adam hapşırmış ve mührü dilinin altından fırlamış. Kedi hemen mührü kapıp pencereden atlamış. Köpeğin sırtında tam nehri geçerken mühür kedinin ağzından düşmüş, bir balığın ağzına girmiş. Bu defa köpek bu işi ben hallederim demiş. Keloğlan, kedi ve köpek balık pazarına gitmişler. Köpek, tek tek tüm balıkları koklamış, mührü yutan balığı bulmuş. Keloğlan, o balığı satın alıp eve dönmüş.

Keloğlan mühre emretmiş, yeniden sarayına ve padişahın kızına kavuşmuş.

Keloğlan, karısı, anası ve kediyle köpeğiyle bir ömür mutlu mesut yaşamış.